BAĞLANMA STİLLERİ ve ALDATMA

Didar Kantarcı Boğda

Yakın ilişkiler, insan yaşamının çok önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Birçok insan için yaşam, evlilik, aşk ve arkadaşlık gibi yakın ilişki örüntülerinden meydana gelmektedir. İnsan yaşamının büyük bir kısmını etkileyen romantik ilişkiler, bireylerin hem fiziksel hem ruhsal ihtiyaçları bakımından göz ardı edilemeyecek bir etkiye sahiptir. Her ikili ilişkinin kendi içerisinde farklı dinamikleri vardır ve çiftler romantik ilişkileri içerisinde farklı davranış örüntüleri sergilerler. Bağlanma kuramı, bireylerin bebeklik döneminde anne ile kurdukları ilişkilerin, yetişkinlik yıllarındaki romantik ilişkilerinde de etkinliğini sürdürdüğünü ortaya koymuştur. Dolayısıyla bağlanma kuramı, çiftlerin ilişki örüntülerini anlama ve açıklamada önemli bir çerçeve oluşturur. Bu yazının amacı da, romantik ilişkilerde ve evliliklerde oldukça sık rastlanan aldatma konusunu bağlanma kuramı açısından ele almaktır.

Aldatma ve nedenleri…..

Romantik ilişkiler içerisinde yaşanan aldatma, evlilik birliği ve bütünlüğü için hem sosyal hem de psikolojik yönden tehdit oluşturan ciddi bir problemdir. Aldatma, “eşler arasındaki anlaşma ve güvenin, başka bir bireyin duygusal, cinsel ya da romantik biçimde ilişkiye dahil olmasıyla bozulması” olarak tanımlanabilir. Aldatma, dini açıdan günah; sosyal yaşam ve toplum kuralları açısında da bir sapkınlık olarak kabul edilse de toplum içerisindeki varlığı sürmektedir. Evli erkeklerin % 50 den fazlasının ve evli kadınların % 50’ye yakınının, evliliklerinin herhangi bir döneminde evlilik dışı ilişki yaşadıkları ortaya konmuştur. Nitekim yapılan bir araştırmada, Amerika’da evlilik terapisine giden çiftlerin % 60-65’inin aldatma sorunu nedeniyle tedaviye başvurdukları belirtilmiştir.

Popüler basında ve medya da sıkça gündeme gelen bir konu olmasına karşın, aldatma ya da çok eşlilik ile ilgili çalışmalar 1990’lara kadar yeterince sistematik ve kuramsal bir anlayışa sahip olamamıştır. Bunun en önemli nedeni, aldatmanın, toplum tarafından onaylanmayan bir durum olması; dolayısıyla da araştırmaya katılan kişilerin bu konudaki deneyimlerini samimi bir şekilde ifade etmekten kaçınmalarıdır.

İnsanların neden aldatma davranışı gösterdiklerine yönelik farklı bakış açıları sunulmuştur. Örneğin, nesiller boyu aktarılarak gelen ahlaki anlayış, çoğu zaman aşkı olumlu, cinselliği ise olumsuz olarak değerlendirmiş ve bu anlayış her yeni nesle aktarılmıştır. Bu anlayışa bağlı olarak, çocuklar cinselliğin ve dolayısıyla cinsel partnerlerin şeytani ve kötü bir şey olduğunu ancak aynı zamanda cinsellikle yaşanan duyguların da gerekli olduğunu öğrenmişlerdir. Çocuklukta aşk ve cinsellik farklı öğeler olarak öğrenilirken, yetişkinlikte bireyin bunları birleştirmesi ve evlendiği eşi ile yaşaması beklenmiştir. Kişinin çocukluğunda cinselliği kötü ve kirli bir olgu olarak öğrenmiş olması, bu tatmini eşi ile değil, daha düşük statülü ya da daha düşük değer biçtiği bir başka kişiyle yaşama arayışına girmesine neden olabilir. Dolayısıyla kişiler, aşk ve sevgi tatminini başka bir eşte, cinsel tatmini ise başka bir eşte yaşama eğilimine yönelebilmektedir.

Yapılan araştırmalara göre, aldatma nedenlerinin başında, evlilik ilişkisinde yaşanan cinsel ve duygusal tatminsizlikler ve evlilik çatışmaları gelmektedir. Aldatma hakkındaki birçok araştırmayı inceleyen bir araştırmacı, aldatan kişilerin, farklı alternatiflerin varlığı tarafından “çekilmiş” değil, var olan ilişkilerindeki olumsuzluklar ve eksiklikler yüzünden aldatmaya “itilmiş” oldukları yorumunu getirmiştir. Nitekim araştırma sonuçları da, ilişkilerinde çok mutlu olmayan kişilerin, çok mutlu olan kişilere göre dört kat daha fazla aldattıklarını ya da aldatmaya yöneldiklerini göstermiştir.

Aldatma yaşamış ve yaşamamış çiftler arasındaki farklılıkların incelendiği bir araştırmada ise, aldatmayı yaşayan çiftlerin daha stresli oldukları; birlikte daha az zaman geçirdikleri; geçirdikleri zamanlardan daha az hoşnut oldukları; ayrılmaya ve boşanmaya daha yatkın oldukları ve güvensizlik ile ilgili daha çok tartışma yaşadıkları saptanmıştır. Ülkemizde yürütülen ve 204 evli kadın ve erkeğin, evlilik uyumu, aldatma eğilimi ve çatışma eğilimlerinin incelendiği bir çalışmada, aldatma eğilimi yüksek olan kadın ve erkeklerin çatışma eğilimlerinin de yüksek olduğu sonucu ortaya konmuştur.

Yine ülkemizde yapılmış olan bir başka çalışmada da benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Araştırmaya katılan kişilerin aldatma eğilimi ile çatışmayı nasıl ele aldıklarının incelendiği bu çalışmada, aldatma eğilimi yüksek olan kişilerin, çatışmayı ele alış biçimlerinin de olumsuz olduğu ya da çatışmayı olumsuz olarak ele alan kişilerin daha fazla aldatma eğilimi içinde oldukları bulunmuştur. Bu sonuçlar, evde yaşanan çatışmaların olumsuz bir şekilde ele alınmasının, evlilik yaşamında mutsuzluğu arttırabileceğini, bu durumun da farklı ilişki arayışlarına neden olabileceğini düşündürmektedir. Eşe kendi karar ve isteklerini zorla kabul ettirmeye çalışma, yalan söyleme ya da fiziksel şiddet uygulama gibi çatışmayı olumsuz şekilde ele alma biçimlerinin, eşler arası iletişimi ve evlilikten alınan tatmini olumsuz yönde etkilediği düşünülürse, böyle bir ortamda aldatma eğiliminin daha fazla olması beklenir bir sonuçtur. Bu sonuçlara bir başka açıdan bakıldığında, farklı bir partner arayışı içine giren kişilerin, kendi eşlerine olan ilgilerinin azalması, eşleri ile daha az paylaşımda bulunmaları ve eşlerinin de bu durumdan rahatsızlık duymaları sebebiyle ilişkide yaşanan çatışmaların hem artması hem de olumsuz olarak ele alındığı yorumu da yapılabilir. Yani çatışmayı olumsuz olarak ele alma biçiminin sebebi eşlerden birinin evlilik dışı ilişki yaşıyor olması olabilir. Evlilik dışı bir ilişki yaşayan kişi, kendi eşini ve evliliğini kaybetmekten daha az korkuyor ve diğer ilişkinin varlığı ile kendini rahat hissederek eşine karşı daha olumsuz davranışlar sergilemekten kaçınmıyor olabilir. Burada vurgulanabilecek olan yorum, aldatma davranışının ve çatışmayı olumsuz olarak ele alma biçiminin karşılıklı olarak birbirini beslediğinin göz ardı edilmemesi gerektiğidir.

Ancak aldatma sebebinin tek başına evlilik ilişkisine yüklenemeyeceğini söyleyen; alternatiflerin ve fırsatların ortaya çıkmasının da evlilik dışı ilişkilerin gelişmesine yol açabildiğini savunan araştırmacılar da vardır. Bu araştırmacılara göre, bireyler yalnızca evliliklerinden mutsuz oldukları için değil, kendilik değerlerini geliştirmek ve kendilerini keşfetmek için de farklı partnerlere yönelebilirler.

Aldatma davranışının evlenme yaşı, ekonomik durum, eğitim durumu, cinsiyet gibi bazı değişkenlere göre değişiklik gösterip göstermediği de incelenmiştir. Bir araştırma sonucuna göre, 16 yaşından önce evlenenler, 23 yaşından sonra evlenenlere oranla dört buçuk kat daha fazla aldatma yaşantısı bildirmişlerdir. Aynı araştırmada, ekonomik durumu iyi olan kişilerin, ekonomik durumu kötü olanlara göre daha fazla aldatma eğilimi gösterdikleri bulunmuştur. Bu sonuç, evlilik dışı ilişki yaşamak için gerekli olan otel ya da ev kiralayabilme; para karşılığı ilişki yaşayabilme gibi koşulların maddi olanakları gerektirdiği şeklinde yorumlanmıştır. Türkiye’de yapılmış bir çalışmada ise tersine; ekonomik durumu düşük olan kişilerin iyi olanlara göre ve yine ekonomik durumu düşük olanların orta olanlara göre aldatma eğilimlerinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuç için ise, ekonomik gelirdeki azalma ile birlikte eşlerin yaşam ve evlilik kalitelerinin düştüğü, ekonomik sıkıntılara bağlı olarak yaşanan çatışmaların arttığı ve bunlara bağlı olarak kişilerin evlilik dışı ilişkilere yöneldikleri yorumu yapılmıştır.

Aynı şekilde aldatmanın kadın ve erkeklere göre farklılaşıp farklılaşmadığı da araştırmalara konu olmuştur. Aldatma konusunda yapılan araştırma sonuçları, erkeklerin kadınlara oranla daha fazla evlilik dışı ilişki yaşadıklarını göstermiştir. Örneğin Amerika’da yapılan bir çalışmada erkeklerin %23’ünün, kadınların ise %12’sinin evlilik dışı ilişki yaşadığı belirtilmiştir. Benzer oranlar başka çalışmalarda da bulunmuştur. Ancak bu sonucun araştırmaların yöntemlerindeki ve veri toplamadaki eksiklik ve hatalardan ya da aldatmanın erkek ve kadın için çifte standartla değerlendirilmesinden kaynaklanacağı da tartışılmıştır. Örneğin, erkeklerin aldatması, “yolunu kaybetmişlik” olarak değerlendirilirken, kadının aldatması “ihanet” olarak görülebilmektedir. Ayrıca ilerleyen yıllarda kadınların aldatma oranının da, sosyal ve ekonomik aşamada kadın ve erkek rollerinin eşitlenmesi ve kadınların iş dünyasına girmesi sebebiyle fırsatların artması gibi nedenlere bağlı olarak artacağı da öne sürülmektedir. Araştırma sonuçları, aldatmanın erkeklerde ve kadınlarda ortaya çıkma nedenlerinin farklı olduğunu ortaya koymuştur. Yapılan çalışmalarda, erkeklerin, ilişkilerinin hayal ettikleri gibi gitmemesi; cinsel tatminsizlik; yenilik arama; egolarını tatmin etme; çevrelerinde ciddi bir ilişki istemeyen kadınların varlığı; hissedecekleri anlık tatmin duygusuna yenilme; intikam duygusu gibi nedenlerle eşlerini aldatabildiği görülmüştür. Kadınların aldatma nedenleri arasında, kendine güvenlerini arttırma isteği; duygusal olarak ihmal edildiklerini düşünme; heyecan arayışı; romantizm ihtiyaçlarını karşılama isteği; eşlerinden ya da partnerlerinden daha zengin ve statü sahibi biriyle beraber olmak arzusu; cinsel tatminsizlik ve hiç bitmeyen ev işlerinin ve sorumlulukların yükünden kurtulma isteği sayılmıştır. Ayrıca bazı araştırmacılara göre, erkeklerin kadınlara göre daha fazla aldatma eğiliminde olmasının sebeplerinden biri de, bir ilişkiden beklentilerinin kadınlara göre daha az olmasıdır.

Kadınlar ve erkekler arasında, aldatma konusundaki bir diğer farklılık ise aldatmaya ilişkin değerlendirmeleridir. Erkekler, eşlerinin kendilerini daha çok fiziksel olarak aldatmaları durumunda; kadınlar ise duygusal olarak aldatılmaları durumunda kaygı ve gerginlik yaşadıklarını belirtmektedirler. Yapılan araştırmaya göre, eşlerinin başka birine aşık olma düşüncesi kadınların % 80 ‘inde ve erkeklerin % 52’ sinde gerginlik yaratırken; eşlerinin başka bir kişiyle cinsel deneyimler yaşaması düşüncesi, erkeklerin % 48’ inde kadınların ise sadece % 20’ sinde gerginlik yaratmaktadır. Başka bir araştırmada ise kadınların, erkeklere göre aldatma davranışını daha affedici olarak kabul etmelerine karşın, erkeklerin aldatmaya karşı daha yıkıcı ve öfkeli tepkiler gösterdikleri bulunmuştur

Aldatmanın sonuçları, aldatılan eş için oldukça yıkıcı olabilir. Evliliğin devamlılığı ve kalitesi kadar aldatılan eşin ruhsal ve fiziksel sağlığı da olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Düşünce ve duygu karmaşası, duruma dair bir açıklama arayışı, kıskançlık ve geleceğe yönelik belirsizlik hissi, aldatılan tarafın yaşadığı ya da yaşayabileceği bazı sonuçlardır. Aldatma sonrasında kadınlar erkeklere oranla daha fazla hayal kırıklığı duygusu ve kendini suçlama – kendinden şüphe etme davranışı sergilemektedir. Ayrıca kadınlar, erkeklere oranla aldatma davranışına karşı daha affedici davranıp ilişkiyi sürdürmeye daha istekli davranırken, erkekler aldatmaya karşı daha yıkıcı ve öfkeli tepkiler göstermektedirler

Aldatma sonrasında bazı çiftlerin neden ilişkilerine devam ettiği, bazı evliliklerin ise neden boşanma ile sonuçlandığı konusu, aldatılan tarafın, sadakatsiz eşin davranışına nasıl anlam yüklediği ve ne türlü atıfta bulunduğuna bağlı olarak değişir. Eğer aldatılan eş, partnerinin davranışına, “eşim beni aldattı çünkü o güvenilmez biri….”, “bu hiçbir zaman değişmez..” gibi içsel, genel ve kalıcı atıflarda bulunursa, ilişkiyi sonlandırma, ayrılma gibi olumsuz tepkiler verme ihtimali daha yüksektir. Tam tersi durumda, aldatılan eş, partnerinin sadakatsizliğine, “eşim beni aldattı ama içine düşürüldüğü durumda başka şansı yoktu..”, “bir daha asla bunu yapmaz” gibi durumsal ve değişebilir atıflar yüklerse ilişkiye devam etmek ve durumu çözüme kavuşturacak türden daha olumlu tepkiler verme ihtimali yüksek olacaktır.

Kişiler arasında aldatmaya karşı gösterilen bu farklı türden tepkilerin temelinde kendine ve diğerine güven duyma vardır. Bu kitap boyunca, bebeklikte anneyle kurulan bağlanma ilişkisine bağlı olarak kişilerin farklı bağlanma stilleri geliştirdikleri ve her bağlanma stilinin kişinin kendine ve diğerlerine güven duyma temeline dayandığı anlatıldı. Yine her bağlanma stiline sahip olan kişilerin özellikleri detaylı olarak sunuldu. Şimdi de bu bilgiler ışığında, bağlanma stilleri ile aldatma arasında nasıl bir ilişki olduğu konusu ele alınacaktır.

Aldatma ile yetişkin bağlanma stilleri arasında bir ilişki var mıdır?

Bebeklikte anneyle kurulan bağlanma ilişkisi ve bu ilişkinin niteliğine bağlı olarak gelişen bağlanma stilleri, yetişkinlik yıllarındaki yakın ilişkilerin temelini oluşturur. Dolayısıyla bebekliğinde annesiyle güvenli bir bağlanma ilişkisi geliştirmiş bir kişinin yetişkinlik yıllarındaki ilişkilerinde de güvenli olacağı beklenir. Güvensiz bağlanma sonuçları da yetişkinlik yıllarındaki ilişkilere aynı şekilde yansıyacaktır. Evlilik içinde eşlerin yaşadıkları ilişki kalitesinin düşmesi, iletişimlerinde ve çatışmalarında yaşanan olumsuzluklar, bağlanmadaki güvensizliğe bağlı olarak karşı taraftan algılanan destek hissinin azalması gibi sebepler, yeni bir partner arayışına ve aldatma eğiliminin artmasına neden olacaktır.

Güvenli bağlanma stiline sahip bireyler, yakınlık kurma, ilişkiden tatmin olma ve hem kendisine hem de diğerlerine güven duyma derecelerinin yüksek olması nedeniyle, güvensiz bağlanma stiline sahip kişilere göre aldatma davranışına daha az yönelecektir. Nitekim yapılan birçok çalışma, bu sonucu destekler nitelikte bulunmuştur. Ülkemizde 2009 yılında yapılan bir çalışmada da güvenli bağlanma geliştirmiş kişilerin, güvensiz bağlanma geliştirmiş kişilere göre daha az aldatma eğilimi gösterdikleri bulunmuştur. Bağlanma stilleri ile cinsel davranışlar arasındaki ilişkilerin incelendiği bir çalışmada da, güvenli bağlanan kişilerin kendilerini cinsel yönden çekici algıladıkları ve buna bağlı olarak aldatmaya daha az yöneldikleri bulunmuştur.

Güvensiz bağlanma stili, kaygılı/kararsız ve kaçınan bağlanma stilleri olarak ayrı ayrı ele alındığında nasıl sonuçlar beklenebilir?

Hatırlanacağı gibi, kaygılı/kararsız bağlanma stiline sahip bireyler, kendilerine daha az ama diğerlerine daha fazla güven duyan kişilerdir. Bu nedenle eşlerinin daha fazla yakınlığına ihtiyaç duyan, bununla birlikte bu yakınlığı sağlayamayacağı endişesini yaşayan kişilerdir. İlişkisinin her an bitebileceği ve terk edilebileceği endişesini yaşayan kaygılı/kararsız bağlanma stiline sahip kişiler, uzun süreli ilişkiler kurmakta zorlandıkları için, daha sık ancak daha kısa süreli ilişkiler kurarlar. Bu nedenle de, bu kişiler, ancak uzun süreli bir birlikteliği bir başkasında arama arayışıyla aldatmaya yönelebilirler. Yapılan bir araştırma, kaygılı/kararsız bağlanma stiline sahip kişilerde aldatma davranışına daha az sıklıkta rastlandığını ortaya koymuştur. İlişkiye girmekten çekinen ve red edilmekten korkan bu kişilerin, aldatmaya daha az yönelmelerinin olası bir nedeni, kendilerine güvenlerinin düşük olmasından dolayı sahip oldukları ilişkiyi kaybetmekten ya da başkaları ile yeni ilişkilere girmekten korkmaları olabilir. Bir başka araştırmada da, kadınların, bağlanma stillerindeki kaygı düzeyi arttıkça daha fazla istemedikleri ama anlaşmalı cinsel birliktelikler yaşadıkları bulunmuştur.

Kaçınan bağlanma stiline sahip kişiler ise, kendilerine daha fazla ama diğerlerine daha az güven duyan kişilerdir. Diğerlerine olan güvensizlik, duygusal ilişkilerde yüzeysellik ve eşe bağlanmaktan kaçınma şeklinde kendini gösterir. Nitekim, yetişkin bağlanması ve aldatma arasındaki ilişkilerin incelendiği araştırmalarda, kaçınan bağlanma stiline sahip bireylerin hem fiziksel hem de duygusal aldatmaya yöneldikleri, ayrıca kaçınan bağlanan bireylerin tek gecelik aldatmalara daha fazla yöneldikleri bulunmuştur. Güvensiz bağlanma stili ile cinsel davranışlar arasındaki ilişkiyi inceleyen bir araştırmada da, hem erkek hem de kadınlarda, kaçınan bağlanma stiline sahip kişilerin, daha fazla yüzeysel cinselliği kabul ettiği ve yaşadığı, cinsellikle ilgili sınır ve kurallarının da daha az olduğu bulunmuştur. Bu durum, kişinin yakınlık kurma ve yakın ilişki yaşama davranışını sınırlandırmak amaçlı yapıldığı şeklinde yorumlanmıştır. Aldatma yaşamış bireyler için bağlanma stilleri çerçevesinde bir danışmanlık modeli geliştiren araştırmacılar, aldatma sebebiyle terapiye başvuran çiftler üzerindeki gözlemlerine dayanarak, kaçınan bağlanma stiline sahip kişilerin, sahip oldukları ya da içerisinde bulundukları ilişkide yakınlık kurma konusundaki zorlanmaları nedeniyle, her an farklı bir yakınlık kurma arayışı içinde olmalarının beklenebilir bir durum olduğunu belirtmişlerdir.

Sonuç olarak, güvensiz bağlanma stiline sahip bireylerin ilişkiden ve evlilikten aldıkları tatminin ve evlilik uyumlarının, güvenli bağlanma stiline sahip bireylere göre daha az olmasının, kişilerin evlilik dışı ilişkilere yönelmelerine neden olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla evlilik ya da ikili ilişkilerde ortaya çıkan aldatmaların bir anlamda bağlanmadaki güvensizlik hissinin telafi edilmesi amacıyla yaşandığı söylenebilir.

KAYNAKÇA

Allen, E. & Baucom, D.K. (2004). Adult attachment and patterns of extradyadic involvement”, Family Process, 43, 4, 467.

Amidon, A.D. (2007). Intimate relationships: Adult attachement, emotion regulations, gender roles and infidelity, Unpublished Doctoral Thesis, University of Texas, Austin, USA.

Atkins, D.C., Baucom, D.H. & Jacobson, N.S. (2001). Understanding infidelity: Correlates in a national random sample, Journal of Family Psychology, Vol. 15, No. 4, 735-749.

Atkins, D.C., Baucom, D.H., Yi, J. & Chistensen, A.(2005). “Infidelity in couples seeking marital therapy, Journal of Family Psychology, 19(3), 470-473.

Atwood, J. D. & Seifer, M. (1997). Extramarital affairs and constructed meanings: A social constructionist therapeutic approach, American Journal of Family Therapy, 25 (1), 55-75.

Blow, A. J. & Hartnett, K. (2005). Infidelity in committed relationships I: A methodological review”, Journal of Marital and Family Therapy, 31 (2), 183-216.

Boekhout, B. A., Hendrick, S. S. & Hendrick, C. (2003). Exploring infidelity: Developing the relationship issue scale”, Journal of Loss and Trauma, 8, 283 – 306.

Bogaert, A. F. & Sadava, S. (2002). Adult attachment and sexual behavior, Personal Relationships, 9, 191-204.

Bowlby, J. (1969). Attachment and loss volume 1: Attahcment”, New York : Basic Books.

Buunk, B. (1987): Conditions that promote breakups as a consequence of extradyadic involvements, Journal of Social and Clinical Psychology, 5, 271 – 284.

Cramer, R.E., Lepinski, R. E., Meteer, J. D. & Hauska, J.A. (2008). Sex differences in subjective distress to unfaithfulness: Testing competing evolutionary and violation of infidelity expectations hypotheses, Journal of Social Psychology, 148 (4), 389-405.

Christensen, A. & Heavey, C. L. (1990). Gender and social structure in the demand / withdraw pattern of marital conflict, Journal of Personality and Social Psychology, 59 (1), 73 – 81.

Crowley, K. A.(2006). The relationship of adult attachment style and interactive conflict styles to marital satisfaction, Published Master Thesis, Texas A & M University, Texas, USA.

Duba,J. D., Kindsvatter, A. & Lara, T. (2008). Treating infidelity: Considering narratives of attachment, The Family Journal, 16: 293.

Egan, V. & Angus, S. (2004). Is social dominance a sex-specific strategy for infidelity?, Personality and Individual Differences, 36 (3), 575 – 586.

Feeney, J. (1999). Adult romantic attachment and couple relationships. In J.P. Shaver (Eds), Handbook of attachment and couple relationships, (p.p. 355-377), New York: Guilford Press

Feeney, J. A.& Noller, P. (1990). Attachment style as a predictor of adult romantic relationships”, Journal of Personality and Social Psychology, Vol.58 No.2, 281 – 291.

Feeney, J. A., Noller, P. & Patty, J. (1993). Adolescents’ interactions with the opposite sex: Influence of attachment style and gender, Journal of Adolescence, 16:2, 169.

Fraley, C. R.& Shaver, P. R. (2000). Adult romantic attachment: Theoretical developments, emerging controversies, and unanswered questions”, Review of General Psychology, Vol. 4, No: 2, 132 – 154.

Freud, S. (1938). The basic writings of Sigmund Freud, (çeviren: Dr. A.A. Brill), New York; The Modern Library.

Gentzler, A. L. & Kerns, K. A. (2004). Associations between insecure attachment and sexual experiences”, Personal Relationships,11, 249-265.

Greeley, A. (1994). Marital infidelity, Society, 31 (4), 9 – 13.

Hall, J. & Fincham, D. F. (2006). Relationship dissolution following infidelity: The roles of attributions and forgiveness, Journal of Social and Clinical Psychology, Vol. 25, No. 5, 508-522.

Hazan, C. & Shaver, P. (1987). Romantic love conceptualized as adult attachment process”, Journal of Personality and Social Psychology, Vol. 52, No:3, 511- 524.

Kantarcı, D. (2009). Evli bireylerin bağlanma stillerine göre adatma eğilimleri ve çatışma yönetim biçimlerinin incelenmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Kobak, R. R. & Hazan, C. (1991). Attachment in marriage : Effects of security and accuracy of working models”, Journal of Personality and Social Psychology, Vol: 60, No: 6, 861 – 869.

Norment,L. (1998a). Infidelity I: Why man cheat, Ebony, 48.

Norment,L. (1998b). Infidelity II: Why Women Cheat”, Ebony, 54, (2).

Polat, D. (2006). Evli Bireylerin evlilik uyumları, aldatma eğilimleri ve çatışma eğilimleri arasındaki ilişkilerin bazı değişkenler açısından incelenmesi, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, Türkiye.

Thomson, A. P. (1982). Extramarital relations: Gaining greater awareness”, The Personnel and Guidance Journal, 61 (2), 102 – 105.

Thompson, A. P. (1984). Extramarital sexual crisis common themes and therapy implications, Journal of Sex and MaritalTherapy, 10 (4), 239 – 254.

Weil, M. W. (1975). Extramarital relationships: A reappraisal, Journal of Clinical Psychology, 31 (4), 723 – 725.

Weis D. L. & Slosnerick, M. (1981). Attitudes toward sexual and nonsexual extramarital involvements among a sample of college students”, Journal of Marriage and the Family, 43, 349-358.

Wiederman, M. W. (1997). Extramarital sex: Prevalence and correlates in a national survey”, Journal of Sex Research, Vol: 34, No:2, 167-174.